FourFourTwo dergisinin gectiğimiz aylarda yapmış olduğu, futbolumuzdaki malzemeciler röpörtajında Beşiktasın çocugu Süreyyanın yapmıs oldugu soylesı
Amokachi, pantolonunu yıkanması için kulüpten bir görevliye vermiş. Bana kimse haber vermemişti. Baktım, yırtık pırtık bir pantolon. O zaman da tesiste işçiler çalışıyor. "Futbolcuların çamaşırları bitti, işçilerinki mi kaldı." dedim. Pantolonu yırtıp, çöpe attım. Amokachi, büyün kulübü seferber etmiş, pantolon aratıyor. Amokachi, failin ben olduğumu anlayınca, "O pantolona ben dünyanın parasını saydım" diyerek, beni duşlara yatırmıştı. Yırtık pantolonun moda olduğunu o gün öğrendim.
Bir defasında hastalandım. İki gün işe gelemedim. O zaman Les Ferdinand Beşiktaş'taydı. Tesistekilere sürekli beni soruyormuş. Arkadaşlar bıkıp, "Çok meraklıysan evine git" demişler. O da adresi almış, sora sora Zeytinburnu'na, evime gelmiş. Annem, balkondan görmüş, "Bir Arap seni soruyor" dedi. Baktım bizimki. Beni alıp, özel bir hastaneye götürdü. üç gün orada bana baktı. Sonra alıp, tesise götürdü.
Geçen sene imza töreninde Quaresma'ya malzemeleri götürdüm. Bu bir geldi, havalı havalı. Tercüman, "Süreyya abi dikkat et, bu adamın bir küpesi şu kadar eder, bilekliğini, kolyesini saymıyorum bile" dedi. "Napayım ya, o zaman maça getirmesin." dedim. Tercüman, çevirmiş. Bana yan yan bakmaya başladı bu. Malzemeleri hazırladığım yere gitmedi. Benim yanıma getir dedi. "Ulan oğlum, buraya hazırladım, gel şurada soyun!" Yok. Kavgayla tanıştık anlayacağın. "Bu manyak kim ya?" diye sormuş. Tercüman da, "Bu adamın sözünü dinlemezsen, bir yıl içerisinde buradan gidersin." demiş. Şimdi benim adım Süper! Bazen arar beni "Nerdesin Süper?"der. Buna öğretmişler" Ben de geliyorum" demeyi. Nereye gitsem peşimde!
Schumacher, Türkiye'ye geldiğinde "Bana ilk golü atana altın saat hediye ediyorum." diye röportaj vermişti. Eski malzemeci Halil abiyle anlaştık. "Bu saat, bizim ikişer maaşımıza denk." dedik. Ferdinand'ı kafa kola aldık. "Ferdinand, senin bu maçta iki golün var, rüyamda gördüm." dedim. "Kesin atarım, saat de senin olur." dedi. Eskiden statlarda güvenlik olmadığı için bizden nöbteçi olurdu. Maç oynanırken ben soyunma odasında beklemek zorundaydım. Maçtan hiç haberim yok. İlk yarı bitmeden kapı çaldı. Ferdinand, ayağını tutarak geldi. "Ulan" dedim, "Sakatlanacak zamanı mı buldun?" "Ne diyorsun Süreyya? Ne Oğuz bıraktım, ne Aykut, hepsini çalımlayıp, golü attım." dedi. Maçı aldık. F.B ahçe'nin soyunma odası matem yeri gibi. Oğuz, kaptan o zaman. "Abi, söyle Schumacher'e saati versin." dedim. "Erkeksen sen söyle lan." dedi. Gittim, Schumacher soyunma odasında terör estiriyor. "Tony, saat, Ferdinand" dedim. Kramponunu bir fırlattı, beni sırtımdan şişledi. Ben de kramponu alıp, "Ferdinand, saati alamadım ama bunu aldım." dedim.
Bir keresinde Saffet'e kupayı emanet etmiştim. Kupa ortadan kayboldu. Süleyman Seba'dan sağlam bir fırça yemiştim. Sonra bulduk ama o gün, bugündür korkudan kupaya sarılarak gezeerim. Bir korkusu daha var: Bir gün rüyamda Barcelona ile maç yaptığımızı, benim de formaları götürmeyi unuttuğumu gördüm. Kan ter içinde uyandım. O günden beri maçlardan önceki gece formaları yattığım yatağın yanına alırım.
Bir de Metin Tekin'in yaptığı babalık var: "Eşime evlenme teklif ettim. Kabul etti ama babası defalarca istememe rağmen kızı bana vermedi. Ben, çok ısrar edince bir kere daha konuşmayı kabul etti ama beni evine çağırdığı saat, bizim hazırlık maçından iki saat önce! Korkumdan saati de değiştiremedim. Metin'le birlikte annemi arabaya attığımız gibi kayınpederin evine gittik. Bir futbol muhabbeti başladı ki sorma gitsin! Maça geç kalıyoruz ama bir türlü kız isteme faslına geçemiyoruz. Metin, en sonunda dayanamadı, "Allah'ın emri, peygamberin kavliyle" deyiverdi. Kızı alınca, aceleden annemi de orada unutup, maça yetiştik. Hatta biraz da geç kaldık. " Düğün, namağlup şampiyon olunan 91-92 sezonunda, son maçının hemen ertesi gününde yapıldı. Düğün salonunu kaptan Rıza Çalımbay tuttu., bütün takım hep birlikte Süreyya Soner'in düğününde eğlendi.
Antalya'da Galatasaray'la oynayacağımız bir kupa maçından önce taraftarlardan biri, tribünden yedek kulübesine bağırmaya başladı. Tigana, Sergen, Tayfur, Okan Buruk, ben yedek kulübesindeyiz. Tigana'ya " Sen, işe yaramazsın." dedi. Sergen'e "Sen, git atlarız izle.", Okan'a "Galatasaraylı'sın sen, git orada oyna.", Tayfur'a "Yaşlandın sen, git evinde otur."dedi. Baktım, sıra bana geliyor. Adamın yanına gidip, "Rahat dur, yoksa seni attırırım." dedim. "Ulan bıyıklı, sen hiç konuşma. 15 senedir maçlara geliyorum, hep yedeksin!" dedi. Ben, affalladım. "Nerede oynadığın bile belli değil. Bir sene olur, iki sene olur, kiralık da göndermiyorlar. Senin torpilin nereden?" dedi. Kulübedeki herkes, gülmekten ağlamıştı o gün!