Hayalleri bir sandığın içine koyup kimsenin uzanamayacağı bir dağın içine saklıyorum,
mevsimlerin değiştiği insanlığın var olup,yok olduğu zamanları da yanına bırakıyorum
kalabalıklar içinden sıyrılıp yalnızlara karalıyorum harfleri,sözleri dilsiz edip,sağır ediyorum kalbi..
Vapurları çöllere,arabaları denize sürüyorum rotasını şaşırtıp frenlerini patlatıyorum
kutup ayısını çöle yolluyorum,deveyi de buzullara.
kanatlarını kırıp kuşlarımın kafesimin kapağını açıyorum,yazıyorum,yaşıyorum,usulca soluklandığımız ruhlarda son kez soluklanıyorum.mezar taşlarına kazıyorum tarihleri her geçen günün ardından bir yaş daha yaşlanıyorum,yaklaşıyorum uzaklaştıklarıma..
yükseklerden korkuyorum,insanlardan korkmuyorum,karanlıklarda duvara çarpıp kapıyı açmıyorum dengesizleşiyorum dengeme bağırıyorum..oysa ki ne de güzeldi oysaki ne kadar da çirkindi..bilinemezdi,bilemezdi,Sahi hikayeler neden bitti ? masallar mı uyutmadı seni ?
susan dillerin,susayan dilin yüreğine mi söz geçiremedi,geçemedi mi köprülerden sahi sorular neden bu kadar fazla cevaplar bir taneydi.
Galataya mı çıksak ? oradan mı uçmayı denesek ankara da martılara simit mi atsak ?
karadeniz de zılgıt mı çeksek doğu da horon mu tepsek ?
her yer bizim iken yaşarken önemli iken ölüm de sadece toprakla mı doysak ?
zamansız biliyorum zamanlar bizden habersiz,bize sormadan akıp gidiyor arkasına bile bakmadan durmuyor taa ki bir gün...
işte o gün değersiz hazine açılıyor...